Tohum ve Çekirdeğin Alâmet-i Fârikası: İnsan
- Ayşegül Uzgur
- 24 Ağu 2024
- 3 dakikada okunur
İnsanoğlu yaratıldığı vakit, onun zâhirine bir ağaç ve bâtınına bir ağaç diktiler. Zâhir ağacına “teklif” ve bâtın ağacına “tarif” adı verildi. Teklif ağacından hizmet meyvesi ortaya çıktı, tarif ağacından aşk meyvesi meydana geldi.
Bâyezid-i Bistâmî

İslâm öncesinde hatta mitolojik kaynaklarda ağacın mâhiyeti kâinatı temsil ederken İslâm dîninde, bilhassa da tasavvufta ağaç kavramı insanın kâinatı temsil etmesi üzerinden tanımlanmaktadır. Bir tohumun toprakla buluşması, özünde yeşerecek olan ağaç misali olgunlaşması ve meyve vermesiyle yeniden o meyvenin çekirdeğinde filizlenmesi; yaratılmışların kıymetlisi olan insanın seyr ü sülûk süreci yani tekâmülü anlatılırken kullanılmaktadır. İbnü’l-Arabî‘ye göre insan, zâhirde kâinatın küçük bir numunesi olsa bile mânâsıyla onun büyük kurucusudur. İnsanın vücûdu kâinattandır ve kâinatın ruhu insan-ı kâmildir. Bu tanımları belirginleştirmek adına İbnü’l-Arabî, insan tekâmülünü ve yenilenişini îzah etmek için ağaç sembolünü kullanmıştır. İbnü’l-Arabî’nin bir müşahedesine göre; bütün varlığın oluşumu bir ağacın nuru üzerinden gerçekleşmiş, o nurun hakîkati de “ol (kün)” tohumunda sırlanmıştır. Ağaç sembolünün tasavvuftaki yerini ve önemini anlatan bir diğer mutasavvıf Bâyezîd-i Bistâmî’dir. Bistâmî Hz. bu konu ile ilgili “insanoğlu yaratılırken bir zâhirine bir de bâtınına ağaç dikildi. Zâhir ağacına teklif, bâtın ağacına târif adı verildi. Teklif ağacından hizmet meyvesi, târif ağacından aşk meyvesi ortaya çıktı” dediği nakledilmektedir. Ağacın varoluştaki kökünü ıstılahta ‘Hakîkat-i Muhammediyye’ ile ifâde eden İbnü’l-Arabî, Bâyezîd-i Bistâmî’nin sözüne adeta şerh değerinde açıklık getirmektedir. İbnü’l-Arabî’ye göre bu terim, “küllî insanî hakîkatin ve küllî kelimenin açılımı”dır. İnsanın hakîkati bir ağacın çekirdeği, tohumu gibidir, emek sarf edilip özenle bakıldığı vakit yeşerir, büyür, olgunlaşır ve meyve verir. Bu meyvenin hakîkatinden de ağaç meydana gelir. İşte meydana gelen, çekirdeğin sûretidir.

Bir ağacın bütünü ile çekirdekten meydana gelmesi gibi var olma, varoluş da, Hakîkat-i Muhammediyye’den üzere zuhura gelmiştir. Bâyezîd-i Bistâmî’nin zikrettiği teklif ağacından maksat; kavramın külfet kökünden türediği göz önünde bulundurulursa, insanın dünya âleminde iken geçireceği tekâmül sürecinin zorluğunu bildirmek içindir. Teklif ağacının insanın zâhirine dikilmesi ve meyvesinin hizmet olması da; Kur’ân’da ‘ebû’l-beşer’, beşeriyetin babası olarak zikredilen Hz. Âdem’i işâret etmektedir. Bir diğer detay da; dünya hayatına gönderilen Hz. Âdem’in cennetten çıkarılma sebebi olan meyvenin, zâhirdeki yansıması her ne kadar yenmemesi gereken meyve olarak görünse de bâtındaki hikmeti kemâlâtın ve hakîkatin Hz. Peygamber Efendimizde tamamlanacak olmasıdır. Hz. Muhammed (sas), tüm insanlığın hakîkatini temsil etmesi ve yaratılan ilk ruh olması bakımından ‘ebû’l-ervâh’, ruhların babası olarak anılmaktadır. Bu mânâyı İbnü’l-Arabî Fusûs’ta; Hz. Peygamberden naklen Ben peygamber idim; hâlbuki Âdem su ile çamur arasında idi hadîsini zikrederek ifâde etmektedir.
Hz. Mevlânâ da, Mesnevî’sinde ağacın sıfatı için; “ağacın dalı meyvenin aslıdır. Ancak bahçıvanın o ağacı dikmekteki maksadı meyve elde etmek olduğu için; hakîkatte dal, meyve için var olmuştur. Bu yüzden meyve ağaçtan meydana gelmiş gibi görünse de gerçekte tüm ağaç meyveden vücûd bulmuştur” şeklinde ifâde etmektedir. Ağacın sembol olarak insanın kemâlâtını temsil ettiği düşünüldüğünde; Mevlânâ’nın belirttiği gibi tüm ağacın meyveden zuhur etmesi, Bâyezîd-i Bistâmî Hz.’nin târif ağacından zuhur eden aşk meyvesinin hakikatini ortaya koymaktadır. Mevlânâ, Hz. Muhammed (sas)’in; “tüm varlık ağacının çekirdeği ve asıl meyvesi” olduğunu zikretmektedir. Son tahlilde Bâyezîd-i Bistâmî’nin sözündeki zâhirî ve bâtınî hakîkat; küllî ruh olan ebû’l-ervâhta insanî ruhların toplanmasını ve ruhların bu özde bir ağacın çekirdekte toplanması gibi henüz ayrışmamış, temiz ve arınmış halde bulunmalarını, ilâhî aşkın Hakîkat-i Muhammediyye’yi zuhûra getirmesini ve Hz. Âdem’in de zâhirde bu hakîkatin ilk meyvesi olduğunu ifâde etmektedir. Zâhirî mânâda tüm insanlığın atası olan Hz. Âdem, bâtında Hz. Muhammed (sas)’in hakîkat nurunun ilk numunesidir.
Ağacın tasavvuftaki alâmet-i fârikası; insanın tekâmülü yani seyr ü sülûk sürecidir. İnsanın, âlemin ve varlığın hakîkatinin idrak noktasında anlaşılır hâle gelebilmesi; Bâyezîd-i Bistâmî’nin sözünde vücut bulmaktadır. Bir insan; varlığının hakikatine, Hakk’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlerin farkına vardığı ve kıymetini bildiği vakit vâkıf olabilmektedir. Bu farkındalığı da geliştirip, yaşayacağı yol ise tasavvuf yoludur.
Comments